Yarım kalmış sevgiyi tamamlamaya çalışmak anlatılamayan
duyguların, yarım kalmış umutların çığlığında her şeyin
anlamını yitirdiği, hiç bir şeyin eskisi olmayacağı duygusu ve
ardı sıra gelen endişe, korku, acı ve üzüntü…
Bir vakit sonrası ise kabullenmektir. Özlem azalmaz elbet
paylaşılan her an bir film karesi misali canlanır benliğinde.
Fakat bu hafta ki hikayemiz de sevdiğini kaybetmenin acısıyla
başa çıkamamış olan güzeller güzeli Emine’nin yaşamına son
verişine tanıklık edeceğiz.
Balkan savaşları sonrasında Selanik kaybedilir. Ama Selanik,
yüzyılların Türk Şehri’dir ve Birinci Dünya Savaşında da
Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmaz. İşte Selanikli Hasan da,
Yemen’de Osmanlı için savaşan Türkler’den birisidir.
Hasan, nişanlanalı henüz birkaç hafta olmuştur. Osmanlı’nın
bir cihan harbine girdiğinin duyulmasıyla, artık vatan toprağı
olmayan; ama Osmanlı sınırları içinde olmasa bile, Türklüğünü
mutlak suretle koruyan Selanik, Osmanlı’ya asker
göndermeye devam edecektir.
Yemen, yamandır. Yakılan ağıtta da söylendiği gibi, giden
gelmez. Harp biter, arap ülkeleri kaybedilir. Buna rağmen ne
Hasan, ne de savaşa giden diğer Selanikliler geri
dönebilmişlerdir. Nişanlısı Emine, diğer gençlerin yavukluları
ve karıları gibi, Hasanın ya ölüsünü yada dirisini
beklemektedir artık.
Yemen’e gidenlerin hepsinin öldüğü düşünülür o günlerde.
Herkeste gidenin sağ döneceği umudu vardır ama; aynı
zamanda herkes, gideni ölmüş sayar. Bir yanıyla bekler, diğer
yanı kaybettiğini çoktan kabullenmiştir. Böyle günlerin
birinde, Emine’ye bir haber gelir: “Hasan geldi!” Emine sözün
gerisini söyletmez, bir koşu meydana gider, Hasan’ı aramaya.
Emine, herkesten Hasan’ı sorar. Sordukça karşısındaki susar,
karşısındakiler sustukça Emine kızar, kızdıkça daha fazla,
daha fazla sorar. En sonunda, Hatice Molla Emine’nin
kolundan tutar, Balkan Savaşı’nda gâvurun yıktığı caminin
yerine yaptıkları camiye, Yeni Cami’ye götürür.
Emine şaşkın, önce anlayamaz olup biteni. Hatice Molla’ya
bakar, Hatice Molla yere bakmaktadır. Sağda solda ağlaşan
kadınlar. Yemen’e giden, gelmiştir ama; sağ değil, selamet
değil. Dizleri boşanır, yere çöker; çöktüğü anda minareden
bir ezan sesi yükselir.
Vakit geçtikçe Emine’nin cami avlusundaki çöküşü, aynı anda
ezanın yükselişi, Emine’nin dayanamayıp Hasan’ın beylik
tabancasıyla intihar edişi dilden dile yayılır.
Hikâye, Selanik’ten çıkar, türkü olur, kulaktan kulağa,
Emine’yle Hasan’ın memleketine geri gelir.
Türküyü yakan çok aranır, bulunamaz. Kimilerine göre
“İstanbul’dan Selanik’e gelen gezgin bir ozan” yakmıştır
türküyü; kimileri “Türküyü Hatice Molla yakmıştır. Hikâyeyle
birlikte türkü de Selanik’ten çıkmıştır.” der.
YENİ CAMİ AVLUSUNDA
Yeni cami avlusunda
Ezan sesi var
Ezan sesi değilde be annem
Sevdiğimin yası var
Eller bana ağlamaz be annem
Kara yazma bağlamaz
Bir sevdiğim bir de güzel annem
Buna yürek dayanmaz
Tabutumdan al kan akar
Cümle alem bana bakar
Genç ölümüm yürekler yakar
Uyan sevdiğim uyan
Eller bana ağlamaz be annem
Kara yazma bağlamaz
Bir sevdiğim bir de güzel annem
Buna yürek dayanmaz