Yılda Bir Günlük Anneler Günü
Tüm dünyada 11 Mayıs günü “anneler günü” olarak kutlanır.
Diğer ülkelerde ve ülkemizde bazı insanlar annelerini senede bir gün hatırlarlar; o güne de “anneler günü” derler.
Anneler günü şeklinde anılan günde, evlatlar, annelerine ya bir demet çiçek veya bir kıyafet ya da yüzük vb. hediyeler alırlar, gelirler annelerine takdim ederler.
Ellerini öperler, eğlenirler, mutlu bir gün geçirirler, sonra da dağılırlar.
Bir yıl sonra benzer seremoni tekrardan yaşanır.
Hele ki, yaşlanan, bakıma muhtaç hale gelerek huzur evinde, bakım evinde, Darul Acezede yaşayanlar, yalnızlık cehenneminde yaşamaya mahkûm olurlar.
Bir yıl süreyle evlatlarını beklemek onlara dayanılmaz acılar yaşatır. Ama ellerinden bir şey gelmez. Çünkü hayat çarkı öyle kurulmuştur.
Özellikle Batıda, anneler ancak senede bir hatırlanır. Başka günlerde herkes kendi hayatını yaşar. Evlatların, anneleri ile sık sık görüşmek, mutlu olmak gibi adetleri yoktur.
Batıdaki bu kültürün temelinde, aile yapısının çekirdek aileye dönüşmesi, çekirdek aile dışında da farklı birlikteliklerin yaygınlaşmasıdır. Bireycilik, evlatları annelerden koparmıştır.
Bu yeni hayatta artık herkes kendi hayatını yaşamakta, anneler ancak senede bir nostaljik olarak hatırlanmaktadır.
Bizim ülkemizde de sekülerleşme ve çalışma hayatına yoğunlaşma, ebeveynlerinden uzaklarda yaşamak, çekirdek aile gibi sebeplerle, Batıya özenti yayılmaya başlamıştır.
Artık ülkemizde de bazı insanlar annelerini senede bir hatırlar hale gelmiştir. Bu hatırlamayı da anneler gününde yapmaktadırlar.
Maalesef ülkemizde çekirdek aile ile birlikte anneler evlatlar nezdinde ciddi değer aşınması yaşadılar.
Gerek kız gerekse erkek evlatlar, çekirdek aile içinde dar bir hayata hapsoldular.
Bu çevrelerde anne-baba hukuku rafa kalktı. Tabiri caizse bir anne-baba 10 çocuğu en fedakârane çabalarla büyütürken, bir anne baba hiçbir evladın yanına sığamaz hale geldi.
Elbette ki ülkemizde anneler gününü kutlayan herkes bu durumda değildir.
Ama anneler günü kültürü, bizim aile yapımızla pek uyumlu görünmüyor.
Bir soru: Anneler hakikaten sadece senede bir mi hatırlanmalıdır?
İşte bu sorunun cevabı, ülkemizde farklılaşmaktadır.
Kültür ve Medeniyetimizde Annenin Evlatları Üzerindeki Hakları
Bizim inancımız, aile kültürümüz, anne-evlat ilişkileri Batı’dakinden çok farklıdır.
Bizim kültürümüzde, 18 yaşından sonra evlatlar ailesinden kopmaz; anne-evlat ilişkisi ölünceye kadar devam eder.
Anne 90 yaşında evlat 70 yaşında da olsa, evlat annenin yanında hala çocuktur.
90 yaşındaki anne 70 yaşında da olsa evlatlarının hayatıyla, yaşadıklarıyla ilgilenirler, hüzünlerini paylaşırlar, mutluluklarından mutlu olurlar.
Anne her daim evlatları için dua eder, onların huzuru için her türlü fedakârlığı yapar.
Anne, doğurduğu evlatları için gece gündüz çabalar, yemez yedirir, içmez içirir, kendine harcamaz evlatlarına verir.
Anne, 9 ay en zor şartlarda evladı için dayanılmaz acılar çeker, ama vah demez, evladım olsun, büyüsün, adam olsun, bey – paşa olsun der, hiçbir kimsenin bir başkasına yapamayacaklarını evlatları için yapar.
Annenin evlatları üzerindeki hakları, bu dünya rakamları ile ölçülemez.
Çünkü yaratıcı yarattıktan sonra en aciz, çaresiz, mecalsiz olduğu dönemlerde evlatları anneler büyütürler. Anneyi çıkar kaldır, evlatlar yok olmaya mahkûmdur.
Kısaca, yaratıcının hakkından sonra evlatlar üzerindeki en büyük hak, annenindir. İnsanoğlu, helallik almadığı müddetçe, annenin hakkını bu dünyada ödeyemez.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik. (Çünkü) Annesi kendisini (gebelik zahmeti, doğum sancısı ve emzirme gibi) zaaflar üzerine zaafla taşımış, sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana, anne ve babana şükret. Dönüşünüz bandır.” (Lokman, 14)
Bu ayette, anne ve babaların çektikleri zahmetlere karşılık onların şükür ve itaate layık oldukları beyan edilmiştir.
Allah-u Teâlâ Kur’an’da şöyle beyan etmiştir:
“Eğer onlardan biri veya her ikisi birden ihtiyarlıklarında senin yanında olurlarsa; “öf” bile deme, azarlama, güzel söz söyle, merhametten dolayı tevazu kanatlarını ger. Ey Rabbim! Onlar küçükken beni nasıl büyütüp beslemişlerse, sen de onlara, öyle merhamet et” (İsra, 23).
Bir adam Rasulullah (SAV)’e gelerek: “En iyi davranmam gereken kimdir”? diye sorduğunda, Rasulullah (SAV) “Annen!” buyurdu. Adam: “Ondan sonra kimdir”? diye sordu, “Annen”! buyurdu. “Ondan sonra kim gelir”? diye sordu, yine “Annen!” buyurdu, “daha sonra kim gelir”? diye sorduğunda Rasulullah (SAV) “Baban”! cevabını verdi.
“Bir adam annesini sırtına almış, Kâbe’yi tavaf ettiriyordu. O esnada Rasulullah’ı gördü ve: “nasıl, annemin hakkını ödeyebildim mi? ” diye sordu. Hz Peygamber: “Hayır, seni karnında taşırken, bir nefes alma anındaki zahmetinin dahi hakkını ödeyemedin” buyurdu.
Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken, Birinci adımda, âmin dedi; ikinci adımda yine âmin dedi; üçüncü adımda da âmin dedi.
Hutbesi bittikten sonra sahabeler: “Yâ Resulallah! Minbere çıktığınız zaman âmin dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?” diyerek sebebini sordular.
Rasulullah Buyurdu ki: “Cebrail (AS) üç dua etti, ben de onlara âmin dedim.
Birincisi: Cebrail (AS): “Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!’ dedi, ben de âmin dedim”.
Bir insanın evlat olarak, anne babasının rızasını kazanması, onların elini öpüp, hizmet edip gönlünü alması, bu şekilde cenneti kazanması gerekiyor. Bunu başaramayanlara, anne ve babasının rızasını alamadıkları için cennete giremeyenlere yazıklar olsun ve olacaktır da.
Rasulullah’ın, “Anne ve babaya iyiliği, vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’ın en çok sevdiği amel olarak zikretmesi; cihada katılmak isteyen sahabeye “git yaşlı anne ve babana hizmet et” şeklinde tavsiyede bulunup bunu cihattan daha efdal olarak nitelendirmesi, ebeveyne iyilik ve ihsanın ne kadar önemli bir görev olduğunu gösteriyor.
Anne evlatlarını karşılıksız sever. Onların tırnaklarına taş değsin istemez. Evladının darda olduğunu hissettiğinde, neyi var neyi yok verir. Hatta bu verdiklerinin geri dönüşünü beklemeksizin verir.
Evlatların en büyük koruyucusu, anne duasıdır. Anne duası alan huzura erer. Bu dünyada olmasa da ahirette makamı yükselir.
Bizim İçin Her Gün Anneler Günüdür
Bizim inancımızda, kültürümüzde, medeniyetimizde, hayatımızda her gün, her dakika, hatta her an bizler için “anneler günü”dür;
Anne bir tanedir; insanın onlarca amcası, halası, dayısı, teyzesi, hatta kardeşleri olabilir, yüzlerce dostları, arkadaşları olabilir, bunların hepsinin yeri doldurulabilir ama annenin yeri asla ve kat’a dolmaz.
Bizim hayatımızda, anne, elleri, ayaklarının altı öpülendir; çünkü annenin ayaklarının altını öpmek, cenneti öpmek gibidir; çünkü cennet annelerin ayaklarının altındadır.
Onun için, bana deseler ki “cenneti tarif et, ben annemi tarif ederdim” diyor dünya güzeli bir insan; bu sözde kesinlikle mübalağa yoktur.
Anneyle geçen her gün, her an, bizim için bayramdır, seyrandır, cennet hayatı gibidir. Anne, balıklar için deniz ne ise, evlatları için de öyle bir şeydir; insan nefes alamadığı zaman nasıl daralırsa, annesizlik de öyle bir şeydir.
Anne giderse, evladın, bayramı, sığınağı, öpecek eli, ayağı, cennet kapsı gider; daraldığında sığınacak sinesi gider, nefesi, ömrü gider, âlemi yıkılır, dua kapısı kapanır.
Bu vesileyledir ki, annelerimizi yılda bir hatırlamak yerine her gün, her dakika, her an hatırlamamız, bizlerin hem dünya hem de ahiret saadetimize vesile olacaktır.
Her günümüzü, anneler günü bilip, onların ellerini ayaklarını öpmemiz, hayır dualarını almamız, onları memnun ederek rızalarını kazanmamız, hem onlara hem de bizlere dünyada bile cennet hayatına benzer huzur kazandıracaktır.
Rabbim bizleri yaşayan annelerimizin kıymetini bilenlerden eylesin; onlara sağlık, sıhhat, afiyetler versin.
Rabbim, annelerimizle geçen her günü, her anı bizler için bayram eylesin; onların nefesini, duasını, niyazını, gülen yüzünü, okşayan sözünü eksik etmesin;
Rabbim beka âlemine uçup giden annelerimizi Hz. Hatice’ye komşu eylesin.